Nerede Konaklanır?
1 ayasoyfa,camii 2022-12-23 17:17:04
“Bir güzel gördüm bugün ben Ayasofya'dan yana.
San melektir indi Hak emriyle dünyadan yana.”
Nihanî
Ayasofya-i Kebîr Câmi-i Şerîfi
Açılış günü İmparator Justinianos’un, “Tanrım bana böyle bir ibadet yeri yapabilme fırsatı sağladığın için şükürler olsun” dediği Ayasofya’yı gelin hep birlikte tanıyalım.
Kelime olarak, “Kutsal Bilgelik” anlamına gelen Ayasofya, İstanbul’un Fatih ilçesinde, Sultanahmet Meydanı içerisinde yer alır. Mimarisi, büyüklüğü ve göz alıcı güzelliği ile İstanbul’un en ünlü simgelerinden biridir. Doğu Roma İmparatorluğunun başkentinde, İstanbul’un yedi tepesinden birincisi üzerinde inşa edilen bu yapıt, 4. yüzyıldan günümüze ulaşmış evrensel bir değerdir. Ayasofya aynı zamanda Doğu Roma İmparatorluğu’nun yaptırmış olduğu en büyük kilise olma özelliği taşımaktadır. İmparatorlar bu tarihi esere önem vermişler ve taç giyme törenlerini burada gerçekleştirmişlerdir. O dönemlerde kilise katedral görevi görmüştür. Talihsiz bir şekilde ayaklanmalara ve yıkımlara maruz kalan Ayasofya, aynı yere 3 kere inşa edilmiştir. Günümüzde gezip gördüğümüz Ayasofya “Üçüncü Ayasofya” olarak bilinmektedir.
Yapılan ilk Ayasofya’nın yapımına Hristiyanlığı resmi din olarak kabul eden İmparator 1. Constantinus zamanında başlanmış ve Megale Ekklesia (Büyük Kilise) olarak adlandırılmıştır. Daha sonra Ayasofya olarak tanımlanmıştır. Yapımına 1. Constantinus döneminde başlansa da açılışı 2. Konstantin döneminde gerçekleşmiştir. Aya İrini Kilisesi yakınlarına ahşap çatılı bir bazilika olarak inşa edilen Ayasofya, 404 yılında çıkan isyanda yakılarak yok edilmiştir. İkinci Ayasofya İmparator 2. Theodosius tarafından yaptırılmıştır. Mimar Rufinos tarafından inşa edilen bu yapının da ömrü çok uzun olmamış ve 532’de çıkan Nike ayaklanması sırasında yakılmıştır. Ayasofya’nın bahçesinde gördüğümüz ve üzerinde 12 havariyi temsil eden frizlerin yer aldığı kabartmalar 2. Ayasofya’dan kalmadır. Üçüncü ve son Ayasofya ise 1. Justinianos tarafından yaptırılmış ve günümüze gelmeyi başarmıştır. Ahşap olması sebebiyle çabuk yanan önceki yapıların aksine 3. Ayasofya ateşe dayanıklı tuğla ile yapılmıştır. İmparatorluğun gücünü yansıtacak nitelikte büyük ve görkemli bir anıt yaptırmak isteyen 1. Justinianos Trallesli Antemius ve Miletli Isidoros’u bu iş için görevlendirmiş ve Kuzey Afrika, Mısır, Suriye, Yunanistan ve Batı Anadolu’dan renkli taşlar, altın ve gümüş mozaikler getirtmiştir. 27 Aralık 537 tarihinde “Kubbeli Bazilika” şeklinde yapılan Ayasofya, kendinden sonra yapılacak olan dini mabetler için örnek oluşturmuştur.
Yapıldığından beri isyanlar, savaşlar, doğal afetler yüzünden sık sık tahrip olan Ayasofya, en büyük yıkımlarından birini Latin işgali döneminde yaşamıştır. Katolik kilisesine bağlı bir katedrale dönüştürülen anıt; Haçlılar tarafından yağmalanmış ve içerisinde bulunan pek çok değerli kutsal eşya çalınarak batıdaki kiliselere götürülmüştür. İstanbul’un fethine kadarki süreçte anıt, en karanlık dönemlerinden birini yaşamıştır. Bakımsızlık ve doğal afet gibi nedenlerle bir kısmı çöken yapı yıkılma tehlikesi geçirmiştir.
Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul’u fethettiğinde Ayasofya’yı fethin nişanesi olarak görmüş ve onarımını sağlamıştır. Rivayete göre Fatih’in Ayasofya’nın durumu karşısında çok üzüldüğü ve “Örümcek Kayser’in sarayında perdedâr yapıyor Baykuş Efrasiyab’ın burcunda nöbet tutuyor” dediği aktarılmıştır. Bu dönemde Ayasofya yeni bir çehreye bürünmüş ve camiye çevrilmiştir. Bakım ve onarımının ardından eskisinden daha sağlam bir yapı haline getirilmiştir. Yine Osmanlı Dönemi’nde de çeşitli eklemeler ve düzenlemeler yapılmıştır. Özellikle Mimar Sinan ve İtalyan Fossati kardeşler tarafından yapılan ekleme ve restorasyon çalışmaları sayesinde Ayasofya günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Ayasofya, 1934 yılında Atatürk’ün emriyle müzeye çevrilmiştir. Ayasofya günümüzde 10 Temmuz 2020 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle birlikte yeniden cami olarak ibadete açılmıştır.
Yapıldığı dönemde piramitlerden sonra dünyanın en büyük anıtı olan Ayasofya’nın orta kubbesi en büyük ve en yüksek kubbe olarak kabul edilmiş ve bu özelliği ile dikkat çekmiştir. Her ne kadar bu özelliği ile dikkat çekse de kubbe yapıldığından beri statik sorunlar yaratmış ve bu duruma çözüm bulunmaya çalışılmıştır. Bu doğrultuda dört büyük kemer üzerine oturtulan kubbeye doğu-batı ekseninde iki yarım kubbe daha yapılmıştır. Kubbeleri destelemek için de yeni payandalar eklenmiştir. Yüzyıllar boyu maruz kaldığı yıkımlar, depremlerde gördüğü hasarlar nedeniyle devamlı olarak ana kütleye desteklemeler yapılmış ve güvenliği artırılmaya çalışılmıştır. Tarihsel birçok olaya ve mezhepsel kavgalara tanıklık etmiş olan Ayasofya’da; Ortadoks, Katolik, Pagan ve İslam sanatının etkileri görülmektedir. Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u fethinden sonraki süreçte birçok İslami unsur Ayasofya’ya eklenmiştir. Muvakkıthane, türbe, kütüphane, mahfil, sebil, şadırvan, imarathane, mihrap, minber vs. eklenen İslami unsurlar arasındadır. Ayasofya için Fatih döneminde vakıf kurulmuş, anıtın bakımı için devamlı olarak kaynak sağlanmıştır. Dini ve siyasi olarak önemli atfedilen mabedin bahçesinde III. Murad, II.Selim, III. Mehmed, Sultan İbrahim ve I. Mustafa Türbeleri yer almaktadır.